13 Haziran 2014 Cuma

Bazen dinlemek kendi acısını unutturur insana...Ve OHA! dersin, iyiyim lan ben!



Günlerdir ev arıyorum, sonunda içinde yaşayabileceğim bir ev buldum. Hiç Ataşehir'de yaşayamam bana göre değil diyordum ama sanırım şehirden uzaklaşma vaktim geldi. Selim Bey'le konuştum, yakın zamanda güzel bir arabayla sevgimi satın almaya çalışır.

Babalar neden böyle? Anneler kıyamadıklarından mı, canından bir parça olduğundan mı bilinmez, önce evladını düşünmeden yapamaz. Babalar bencil bu konuda. Şimdi anlayışlı olayım, kendi hayatımdan pay biçeyim, düşüneyim diyorum olmuyor. Ben tek eşli oldum bugüne kadar. Anlayamadım aynı anda bir sürü kadınla birlikte olabilen adamları ya da aynını yapan kadınları. "Bana ters hacıı!" zihniyetinde kesin bir fikirle söylemiyorum bunu. Sadece midem almıyor benim. Hayatımda kendini bana adamış biri varken, Ümit gibi mesela, sevmesem de üzülsem de bana olsun ulan. Yazık değil mi o adama... Şimdi Melih için hissettiklerim geliyor aklıma, aldatmak öylesine kolay ki.

Neyse Melih demişken asıl konumuza dönelim. Geçen akşamki olaydan sonra sürekli bir hareket var içimde. Kıpır kıpır saçma ve beni kızdıran bir heyecan var. Sinirleniyorum çünkü ben oldum olası devamı olmayan şeyleri sevmem. Ümit bu işte bir çelişki yaratsa da inan onunla devamı olacağını sanmıştım, ya da ummuştum diyelim... Çok uzun zamandır kendime bile ifade edemiyordum zaten, çok yeni dile getirmeye başladım ve devamı da uzun gelmedi zaten.

Neyse dün akşam saat 8buçukta telefonum çaldı, whatsapp melodisini diğer melodilerden ayırdım. En son Evrim'le yazışmıştık, yazlıktan arkadaşım.Heralde o yazmıştır diye telefona uzanmadım. Esra'nın evi asansörsüz bir apartmanın 4. katında olduğundan içimden ev aramak dışında çıkıp bir şeyler yapmak gelmiyor. Hava çok güzel aslında ve kendimi sadece zorunda olduğum bir şeyi yapmak için dışarı attığımda bu ruh halime iyi gelmiyor. Kendimi koltuktan kalkmak istemezken buldum "Bakmicak mısın?" dedi Esra elinde nescafelerle mutfaktan gelirken.
"Ay çok üşendim şimdi, beni buraya göm lütfen" güldü ve kahveleri sehpanın üzerine yerleştirip önüme koyduktan sonra telefonu bana getirdi. Ne kadar çalışkan bir kız diye düşündüm ve imrendim ona. Sabahtan akşama bir şirketin Finans departmanında çalış, ki rakamlarla bütün gün uğraşmak hiç bana göre değil" sonra gel akşam yemeğini hzırla bir de üstüne kahve yap. Yok benim gitme vaktim kesin geldi. Hiç onun kadar hamarat biri olamicam sanırım...

Telefonu kahvemden birkaç yudum alıp boş boş televizyonda daha önce hiçbir bölümünü izlemediğim diziye boş boş göz gezdirdikten sonra ancak aldım elime. 

Melih: Napıyosun?

Hımm…Buna ne yazılır şimdi? Çok sohbete girmemek en doğrusu, maksat beni Ümit’le barıştırmak. İnsanlar neden bir başkasının kararına saygı duymazlar ki? Milletçe birilerini barıştırmak, birilerine müdahale etmek asli görevimizmiş gibi davranıyoruz. Hayatına baksana…

Tuş kilidini kapadım, o sırada onun ekranında çevrimdışı olduğumu ve bakıp mesajını okuduğumu ama cevap yazmadığımı gördüğünü biliyordum. Neden bu kadar kapsamlı düşünüyoruz? … Bir süre beklemem gerekiyor, hem ne yazacağıma karar vermek hem de hemen cevaplamamış olmak için. Kadın olmak çok zor!

“İyi, sen?”

Bence çok cool bir cevap oldu. Yeterince ilgisiz ve biraz da “kendi işine baksana sen!”tadında. Memnunum. Mesajımı okudu. Ekrana bakıyorum, çevrimiçi ama yazmıyor. Bu detayları alabiliyor olmak çok kötü. Eskiden harflere defalarca dokunarak binbir zorlukla bi sms gönderirdik sonra da cevabını beklerdik. Mesaj ulaştı mı, okudu mu, şarjı var mı, cevap yazacak kontoru var mı* Hep bilmeceydi. Hayat daha heyecanlıydı…

“Ben de iyi! Şimdi ben artık seni görmeyecek miyim? Ümit’le ayrıldın diye benimle de ayrılmış mı oluyorsun?”

Hımm, bunun ardında sinsice yanıma yanaşıp, dost kardeş edasıyla bir katakulli arasında beni Ümit’le barıştırmak var kesin. Ben bu oyunlara gelmem hacı.

“ Görüşürüz tabi de zamanı var, şu ara çok işim var. Zaten seni de görmek istemiyorum. Bi süre yalnız kalmam lazım ki kafamı toparlıyim. Hem iş güç bakmam lazım evde otur otur bunalıma giriyor insan. Ve daha bir sürü şey…”

“Beni görmek istemiyosun, net bir cevap oldu!” alındı mı? Hoşuma gitti…

“Anladın işte trip mi atıcan liseliler gibi?”

“Yok atmicam! Ben seni görmek istiyorum ama” neaaapiyosun ooolooom? Kalbim bi garip atmaya başladı. Şimdi ben bu kadar çabuk kendimi böyle bir entrikanın içine sokamam. Elalem ne de olayına hiç takılmıyorum da benim midem almaz. Şimdi olsaki Ümit’le ilişkimin üzerinden yıllar geçmiş, bi denerim, en azından Melih’le sevişmenin nasıl bir şey olduğunu zaten hep merak etmiştim… Ama şimdi, c’mooon!

“Ben de istediğimde sana haber veririm : ) hadi iyi geceler!”

“Peki! İyi geceler…”

Bir de “seni bekleyeceğim” tınılı bu “Peki!” Aaah, offline olmalıyım, kapa kapa!

Bu oyunlar beni çok yoruyor, uzun zamandır atraksiyona kapalı bünyemde tıkanan kan damarlarımın açıldığını hissediyorum. Bu kadarı şu an için yeter. Kahvem de soğumuş zaten.

Esra’ya dönüp biraz da onun hayatıyla ilgili konuşalım diyorum amma bencil davrandım, günlerdir varsa yoksa benle Ümit… Ok, zor bir dönemdeyim ve arkadaşım bana kapısını açtı ama onun için de hayat çok parlak görünmüyor. Yalnızlık kimseye yaramıyor sanırım…

“Eee, hep ben mi konuşucam balım? Aanlat bakayım aşk meşk, iş güç, neler yapıyorsun, bu eve gelen giden bir yakışıklı enişte göremiyorum?”

“Bu aralar bi karışık balım. Aslında biri var ama onun hayatı da benimki de bok gibi karışık”

“Faka bastım galiba, hiç girilesi konu değilmiş! İstersen konuşmayalım ama merak ettim. Rahatlarım dersen tüm hikayeyi zevkle dinlerim”

“Balkona çıkalım mı? Sigara içeriz hem?” hımm sigara içmek istiyor. Esra öyle her zaman sigara içmez. Hep paketi vardır ama bazen haftalarca ağzına sürmez, bazen de oturup bir paketi bitirir seninle.

“Tamam hadi çıkalım”

Sigarayı çekişinde efkar olur mu insanın? Balkon pimapenle kapalı, baya gürültülü bir ara sokakta. Yoldan gelen geçen insan araba bitmiyor. O nedenle eğlenceli. Balkona yerleştirdiğimiz sahil koltuklarına kurulmuş ayakları da taburelere uzatmışız. Bir türlü konuya giremediğini ya da nereden başlayacağını bilemediğini görüyorum.

“Hadi anlatsana kızım ya”

“Tamam. Sinan’ı biliyorsun. “ kafa sallıyorum. “ Kış ortasında büyük bir kavgamız oldu. Şirketten Melisa diye bir sarıkafayla yemeğe çıkmış, ben aradığımda ‘çocuklarla beraber caddede maç izliyoruz’ demişti. Ben bunu şirkette başka bir kızdan öğrendim, ağzına sıçtım tabi. Aslında niyetim ayrılmak değildi, baya bi kavga edip korkutmaktı ama hiç korkmadı. Aksine sanırım yeni bir şeyler denemeyi istediğinden ve gerçekten benimle bitirmek istediğinden böyle bir şeye kalkışmış. Açıkçası kendi kazdığım kuyuya düştüm. Baya bi zaman atlatamadım. Sonra şirketin yılsonu balosu oldu Nova’da. Hiç aklımda yokken Bizim İsviçreli departman şeflerinden biri Faruk Bey yanıma geldi. Sinan’ı tanıyor, aynı divisiondalar. İçki getirdi sohbete başladık falan. O gece Parliament mavisi şifon elbisemi giymiştim, biliyosun ya Eda’nın düğününde de giymiştim” kafa sallıyorum. “ Göğüs kısmı biraz dekolte, adamın boyu da bir 85-90 ‘a yakın. Bir ara kafamı eğmiş sorduğu bir soruyu cevaplıyordum, kafamı kaldırınca göüslerime baktığını fark ettim, saliselik bir şey. Gözgöze geldik, hiç çekinme utanma ibaresi görmedim yüzünde. Öyle baktı yüzüme. Ben de “Ulan ben mi utanacam adama bak hem taciz ediyor hem de kafamı çevirmemi bekliyor” diye düşünüp öylece gözlerine bakıyorum. Neden sonra gözlerinin Ela olduğunu ve çok güzel baktığını fark ediyorum. Ne kadar bakıştığımızı bilmeden kendimi adamla öpüşürken buldum!”

“Şirket gecesinde? Sinaaaan?...”

O da oradaydı ama biz bu konuşma ve koklaşmayı yaparken biraz kuytu bir köşedeydik diyebilirim. Kendime gelip ayrıldım etrafa bakındım, dirseğime dokunup kollarıma doğru okşadı, ellerimi tuttu “ Utanıyorsan seni öpmem” dedi. O sırada üzerine atlayıp “lütfen öp, lütfen bırakma”demek istiyordum ama bakakaldım. İçkilerimizi bıraktık, hipnotize olmuş gibi peşinden gittim, otelde bir odası mı var, o gece için hazır mı bulunduruyordu, o anda mı ayarladı bilmiyorum ama direk olarak asansore binip odasına gittik. Butun gece seviştik, detay vermicem ama şimdiye kadar bu kadar iyisini yaşamamıştım. Sabah uyandım, yanımda olmayacağını düşünürken kafamı çevirdiğimde oradaydı. İyi hissettim kendimi. Tek gecelik bir ilişkiyi, en azından kahvaltısız bitecek kadar duygusuzunu yaşamak istemezdim” Esra anlattıkça ben de adamı, o oteli, o odayı, o sabahı hayal ediyorum. “Bir süre seyrettim, hissetmiş gibi gözlerini açtı, kış loşluğunun ve dışarıdaki havaya rağmen sıcak yorganların altında olmanın verdiği huzurla aşık olunabilecek bir adam gibi göründü gözüme, gülümsedi” bunun altından bi bokluk çıkacak, lütfen adam evli çıkmasın. “neyse sonra beraber duş ve kahvaltı keyfi ardından beni evime bıraktı. Beyaz bir Mercedes Slk’sı var, inan bana o gece rüyalarımı yaşadım” 

“Eee, sonra adam evli çıktı demiceksin di mi? Lütfen!”

“Tabii ki evli! Tüm iyiler kapılmış kızım, biz bildiğin evde kalmışız!”
“Vay orospu çocuğu! En azından bunu sana sevişmeden önce söylemeliydi!”
“Bildiğimi sanmış”
“Nasıl öğrendin peki?”
“Tatilden sonra şirkete döner dönmez sistemden araştırdım. O birimde samimi bir arkadaşım var. Beraber kahve içme bahanesiyle öğleden sonra yanına gittim, yılbaşı yemeğinde Faruk Bey’le tanıştım, çok yakışıklı ve kibar bir adam dedim, dememe kalmadı “ Aman dikkat et, çok piçtir, bizim birimden 3 kızı götürmüş, dedikoduların yalancısıyım ama inanırım adam herkese boncuk dağıtıyor” dedi. “Sonuçta boncuğu isteyene dağıtıyor da diyebiliriz, kızlar da istemeseler birlikte olmazlar, yakışıklı adam sonuçta” dedim “Orası öyle de adam evli, karısının yerinde olmak istemezdim, gerçi kadın kesin biliyordur” suratımın rengi mora mı döndü yoksa içimden mi öyle hissettim bilmiyorum ama kusmak istedim bir an. Bir süre konuşamadım. “ Tanıyor musun sen karısını?” diye ısrarla devam ettim, cevabı duymak istemediğimi bile bile “ Sen de tanıyorsun” sesini alçalttı, fısıltıyla “ Nevil” dedi. Tabi şimdi sen bu ismin benim için ne ifade ettiğini bilmiyorsun, hemen söyliyim, Nevil benim müdürüm! Her gün yüzyüze baktığım, raporlama yaptığım, toplantılara girdiğim…”

“Hassssss….”

“Ya işte maalesef böyle bi mallık yaptım. Sonrasında hiç olmamış gibi davranmaya karar verdim”

“En güzeli!”

“Yapabildim mi?”

“Hımm… Sen hala aynı yerde çalışıyosun di mi:) ?”

“Evet :)” üçüncü sigaraları yaktık. Saat 11 buçuk olmuş ama hikaye o kadar etkileyici ki ne o anlatmaktan ne ben dinlemekten sıkılıyorum.

“ Ya asıl olay ondan sonra başladı zaten. Adam durup durup meyve çiçekleri, hediyeler göndermeye başladı. Etkilenmemek elde değil, karısının departmanından biriyle birlikte olup bi de hediyeler gönderen bir adam. Bir öğleden sonra çıkıp odasına gittim. Sanki bir şey götürüyormuş gibi elimde dosyalarla. İçeri girdiğimde başını laptopuna gömmüş masasının üzerindeki kağıtlardan bilgisayara bir şey aktarıyordu. Saçlarının kenarları hafif kırlaşmış, kış olmasına rağmen bronz tenli bu yakışıklı adama bir baktım, ne söyleyeceksem unuttum, boğazımı temizledim kafasını kaldırdı. Bir saniyelik bir afallamdan sonra “ otursana!” diye masasının önündeki deri berjeri gösterdi. “Yok oturmiyim, sadece bana artık çiçek, çikolata gönderme demek için geldim!” kaşlarını kaldırdı, alnında iki uzun çizgi belirdi, yüzünün en ince ayrıntısına kadar hafızama almışım resmen, o anda çok tanıdık biri karşımda, yıllarca hasret kalmışım sanki, koşup sarılmak isteğiyle yanıp tutşuyorum… “Neden, beğenmedin mi hediyelerimi?” pişkin pişkin konuşması beni daha da delirtiyor. Ya da hoşuma mı gidiyor bilmiyorum. “ Beğenmedim! Ben evli olduğunu bilmiyordum! Ben evli erkeklerle çıkmam!” söyleyeceklerimi söyledim, karşılığında bir şey söylemesini beklemeden çıkmam gerektiğini hissediyorum ama dinlemek istedim, “dur ne saçmalıyorsun, biz zaten boşanıyoruz” ya da “sana aşık oldum ben, hiç böyle hissetmemiştim” falan diyecek diye bekledim ama “ Biz seninle çıkmıyoruz ki sevişiyoruz sadece” dedi. Bakakaldım Ela. Öyle baktım bir süre ama bacaklarımın arasına toplanan kanı da hissettim bir şey var bu adamda. Ayağa kalktı yanıma geldi, iş yerindeyiz, onun odasındayız, çenemden tuttu yavaşça öptü, masum bir öpücük değil dilini ağzımın içinde gezdirdiğini hissettim. “ Güzel değil mi?” ne kadar öpüşmeye devam ettik bilmiyorum, allak bullak olup çıktım odadan. Masama oturdum, messengerımı turuncu ışığını yanıp sönerken gördüm, Nevil!!! “Moladan dönünce odama gelir misin?” fuck fuck fuck ne söyleyecek şimdi? “Neden Faruk Bey’in odasına gittin? “Falan mı? Kovacak mı acaba? 6 senedir bu şirkette çaışıyorum sağlam tazminat alırım, hem de yüzyüze bakmayız belli ki bu adamla bi daha sevişicem ben diye gittim odasına. Son raporlarla ilgili beğenmediği yerleri anlattı düzeltme istedi. Nasıl bir rahatlamayla yerime oturduysam normalde yarım mesai harcadığım işi kalan 2 saatte bitirdim.”

“Ee hala beraber misin bu adamla?”

“Evet ama vicdan azabı feci. Kadın daha da iyi davranmaya başladı bana. Vicdan azabıyla daha mı özverili çalışıyorum bilmiyorum ama her hafta birkaç kez buluşuyoruz Faruk’la”

“Oha ya ne hikaye verdin kızım, nası tuttun bunları içinde kaç gündür?”

“E şimdi senin hikayenin zamanı, bana sıra gelir nasılsa diye düşündüm, bak geldi:) ama şimdi yatmam lazım, sabah kalkıp kumamla toplantı yapıcam :)”
Sohbetin sonunda yüzünde güller açıyordu. Akşamdan beri üzerindeki kasvet hikayesini paylaşınca uçtu gitti. Kadınlara zarar yine kadınlardan geliyor işte. Aynını Esra’ya yapmış olsalar o kadının saçını başını yolmak isterdik, arkasından ne orospusu kalırdı, ne bacakları çarpığı, ne götü kocamanı, ne burnu çengeli… İlla ki önce yüzüne küfreder sonra arkasından kusurlarını bulup kendimizin daha güzel, hayatın da daha yaşanası olduğuna dair tezlerimizi üretir sarhoş olur ağlardık. Ama hikayeye diğer taraftan bakınca sadece heyecanlı bir paylaşım! Ne bencillik… Arkadaşımın neden bu kadar ağır bir yükün altında ezildiğini şimdi anlıyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder