Günlerdir ev arıyorum, sonunda içinde
yaşayabileceğim bir ev buldum. Hiç Ataşehir'de yaşayamam bana göre değil
diyordum ama sanırım şehirden uzaklaşma vaktim geldi. Selim Bey'le konuştum,
yakın zamanda güzel bir arabayla sevgimi satın almaya çalışır.
Babalar neden böyle? Anneler
kıyamadıklarından mı, canından bir parça olduğundan mı bilinmez, önce evladını
düşünmeden yapamaz. Babalar bencil bu konuda. Şimdi anlayışlı olayım, kendi
hayatımdan pay biçeyim, düşüneyim diyorum olmuyor. Ben tek eşli oldum bugüne
kadar. Anlayamadım aynı anda bir sürü kadınla birlikte olabilen adamları ya da
aynını yapan kadınları. "Bana ters hacıı!" zihniyetinde kesin bir
fikirle söylemiyorum bunu. Sadece midem almıyor benim. Hayatımda kendini bana
adamış biri varken, Ümit gibi mesela, sevmesem de üzülsem de bana olsun ulan.
Yazık değil mi o adama... Şimdi Melih için hissettiklerim geliyor aklıma,
aldatmak öylesine kolay ki.
Neyse Melih demişken asıl konumuza
dönelim. Geçen akşamki olaydan sonra sürekli bir hareket var içimde. Kıpır
kıpır saçma ve beni kızdıran bir heyecan var. Sinirleniyorum çünkü ben oldum
olası devamı olmayan şeyleri sevmem. Ümit bu işte bir çelişki yaratsa da inan
onunla devamı olacağını sanmıştım, ya da ummuştum diyelim... Çok uzun zamandır
kendime bile ifade edemiyordum zaten, çok yeni dile getirmeye başladım ve
devamı da uzun gelmedi zaten.
Neyse dün akşam saat 8buçukta telefonum
çaldı, whatsapp melodisini diğer melodilerden ayırdım. En son Evrim'le
yazışmıştık, yazlıktan arkadaşım.Heralde o yazmıştır diye telefona uzanmadım.
Esra'nın evi asansörsüz bir apartmanın 4. katında olduğundan içimden ev aramak
dışında çıkıp bir şeyler yapmak gelmiyor. Hava çok güzel aslında ve kendimi
sadece zorunda olduğum bir şeyi yapmak için dışarı attığımda bu ruh halime iyi gelmiyor.
Kendimi koltuktan kalkmak istemezken buldum "Bakmicak mısın?" dedi
Esra elinde nescafelerle mutfaktan gelirken.
"Ay çok üşendim şimdi, beni buraya
göm lütfen" güldü ve kahveleri sehpanın üzerine yerleştirip önüme
koyduktan sonra telefonu bana getirdi. Ne kadar çalışkan bir kız diye düşündüm
ve imrendim ona. Sabahtan akşama bir şirketin Finans departmanında çalış, ki
rakamlarla bütün gün uğraşmak hiç bana göre değil" sonra gel akşam
yemeğini hzırla bir de üstüne kahve yap. Yok benim gitme vaktim kesin geldi.
Hiç onun kadar hamarat biri olamicam sanırım...
Telefonu kahvemden birkaç yudum alıp boş
boş televizyonda daha önce hiçbir bölümünü izlemediğim diziye boş boş göz
gezdirdikten sonra ancak aldım elime.
Melih: Napıyosun?
Hımm…Buna ne yazılır şimdi? Çok sohbete girmemek en doğrusu,
maksat beni Ümit’le barıştırmak. İnsanlar neden bir başkasının kararına saygı
duymazlar ki? Milletçe birilerini barıştırmak, birilerine müdahale etmek asli
görevimizmiş gibi davranıyoruz. Hayatına baksana…
Tuş kilidini kapadım, o sırada onun ekranında çevrimdışı olduğumu
ve bakıp mesajını okuduğumu ama cevap yazmadığımı gördüğünü biliyordum. Neden
bu kadar kapsamlı düşünüyoruz? … Bir süre beklemem gerekiyor, hem ne yazacağıma
karar vermek hem de hemen cevaplamamış olmak için. Kadın olmak çok zor!
“İyi, sen?”
Bence çok cool bir cevap oldu. Yeterince ilgisiz ve biraz da “kendi
işine baksana sen!”tadında. Memnunum. Mesajımı okudu. Ekrana bakıyorum, çevrimiçi
ama yazmıyor. Bu detayları alabiliyor olmak çok kötü. Eskiden harflere
defalarca dokunarak binbir zorlukla bi sms gönderirdik sonra da cevabını
beklerdik. Mesaj ulaştı mı, okudu mu, şarjı var mı, cevap yazacak kontoru var
mı* Hep bilmeceydi. Hayat daha heyecanlıydı…
“Ben de iyi! Şimdi ben artık seni görmeyecek miyim? Ümit’le
ayrıldın diye benimle de ayrılmış mı oluyorsun?”
Hımm, bunun ardında sinsice yanıma yanaşıp, dost kardeş edasıyla
bir katakulli arasında beni Ümit’le barıştırmak var kesin. Ben bu oyunlara
gelmem hacı.
“ Görüşürüz tabi de zamanı var, şu ara çok işim var. Zaten seni de
görmek istemiyorum. Bi süre yalnız kalmam lazım ki kafamı toparlıyim. Hem iş
güç bakmam lazım evde otur otur bunalıma giriyor insan. Ve daha bir sürü şey…”
“Beni görmek istemiyosun, net bir cevap oldu!” alındı mı? Hoşuma
gitti…
“Anladın işte trip mi atıcan liseliler gibi?”
“Yok atmicam! Ben seni görmek istiyorum ama” neaaapiyosun
ooolooom? Kalbim bi garip atmaya başladı. Şimdi ben bu kadar çabuk kendimi
böyle bir entrikanın içine sokamam. Elalem ne de olayına hiç takılmıyorum da
benim midem almaz. Şimdi olsaki Ümit’le ilişkimin üzerinden yıllar geçmiş, bi
denerim, en azından Melih’le sevişmenin nasıl bir şey olduğunu zaten hep merak
etmiştim… Ama şimdi, c’mooon!
“Ben de istediğimde sana haber veririm : ) hadi iyi geceler!”
“Peki! İyi geceler…”
Bir de “seni bekleyeceğim” tınılı bu “Peki!” Aaah, offline
olmalıyım, kapa kapa!
Bu oyunlar beni çok yoruyor, uzun zamandır atraksiyona kapalı
bünyemde tıkanan kan damarlarımın açıldığını hissediyorum. Bu kadarı şu an için
yeter. Kahvem de soğumuş zaten.
Esra’ya dönüp biraz da onun hayatıyla ilgili konuşalım diyorum amma
bencil davrandım, günlerdir varsa yoksa benle Ümit… Ok, zor bir dönemdeyim ve
arkadaşım bana kapısını açtı ama onun için de hayat çok parlak görünmüyor.
Yalnızlık kimseye yaramıyor sanırım…
“Eee, hep ben mi konuşucam balım? Aanlat bakayım aşk meşk, iş güç,
neler yapıyorsun, bu eve gelen giden bir yakışıklı enişte göremiyorum?”
“Bu aralar bi karışık balım. Aslında biri var ama onun hayatı da
benimki de bok gibi karışık”
“Faka bastım galiba, hiç girilesi konu değilmiş! İstersen
konuşmayalım ama merak ettim. Rahatlarım dersen tüm hikayeyi zevkle dinlerim”
“Balkona çıkalım mı? Sigara içeriz hem?” hımm sigara içmek
istiyor. Esra öyle her zaman sigara içmez. Hep paketi vardır ama bazen
haftalarca ağzına sürmez, bazen de oturup bir paketi bitirir seninle.
“Tamam hadi çıkalım”
Sigarayı çekişinde efkar olur mu insanın? Balkon pimapenle kapalı,
baya gürültülü bir ara sokakta. Yoldan gelen geçen insan araba bitmiyor. O
nedenle eğlenceli. Balkona yerleştirdiğimiz sahil koltuklarına kurulmuş ayakları
da taburelere uzatmışız. Bir türlü konuya giremediğini ya da nereden
başlayacağını bilemediğini görüyorum.
“Hadi anlatsana kızım ya”
“Tamam. Sinan’ı biliyorsun. “ kafa sallıyorum. “ Kış ortasında
büyük bir kavgamız oldu. Şirketten Melisa diye bir sarıkafayla yemeğe çıkmış,
ben aradığımda ‘çocuklarla beraber caddede maç izliyoruz’ demişti. Ben bunu
şirkette başka bir kızdan öğrendim, ağzına sıçtım tabi. Aslında niyetim
ayrılmak değildi, baya bi kavga edip korkutmaktı ama hiç korkmadı. Aksine
sanırım yeni bir şeyler denemeyi istediğinden ve gerçekten benimle bitirmek
istediğinden böyle bir şeye kalkışmış. Açıkçası kendi kazdığım kuyuya düştüm.
Baya bi zaman atlatamadım. Sonra şirketin yılsonu balosu oldu Nova’da. Hiç
aklımda yokken Bizim İsviçreli departman şeflerinden biri Faruk Bey yanıma
geldi. Sinan’ı tanıyor, aynı divisiondalar. İçki getirdi sohbete başladık
falan. O gece Parliament mavisi şifon elbisemi giymiştim, biliyosun ya Eda’nın
düğününde de giymiştim” kafa sallıyorum. “ Göğüs kısmı biraz dekolte, adamın
boyu da bir 85-90 ‘a yakın. Bir ara kafamı eğmiş sorduğu bir soruyu
cevaplıyordum, kafamı kaldırınca göüslerime baktığını fark ettim, saliselik bir
şey. Gözgöze geldik, hiç çekinme utanma ibaresi görmedim yüzünde. Öyle baktı
yüzüme. Ben de “Ulan ben mi utanacam adama bak hem taciz ediyor hem de kafamı
çevirmemi bekliyor” diye düşünüp öylece gözlerine bakıyorum. Neden sonra
gözlerinin Ela olduğunu ve çok güzel baktığını fark ediyorum. Ne kadar
bakıştığımızı bilmeden kendimi adamla öpüşürken buldum!”
“Şirket gecesinde? Sinaaaan?...”
O da oradaydı ama biz bu konuşma ve koklaşmayı yaparken biraz
kuytu bir köşedeydik diyebilirim. Kendime gelip ayrıldım etrafa bakındım,
dirseğime dokunup kollarıma doğru okşadı, ellerimi tuttu “ Utanıyorsan seni
öpmem” dedi. O sırada üzerine atlayıp “lütfen öp, lütfen bırakma”demek
istiyordum ama bakakaldım. İçkilerimizi bıraktık, hipnotize olmuş gibi peşinden
gittim, otelde bir odası mı var, o gece için hazır mı bulunduruyordu, o anda mı
ayarladı bilmiyorum ama direk olarak asansore binip odasına gittik. Butun gece
seviştik, detay vermicem ama şimdiye kadar bu kadar iyisini yaşamamıştım. Sabah
uyandım, yanımda olmayacağını düşünürken kafamı çevirdiğimde oradaydı. İyi hissettim
kendimi. Tek gecelik bir ilişkiyi, en azından kahvaltısız bitecek kadar
duygusuzunu yaşamak istemezdim” Esra anlattıkça ben de adamı, o oteli, o odayı,
o sabahı hayal ediyorum. “Bir süre seyrettim, hissetmiş gibi gözlerini açtı,
kış loşluğunun ve dışarıdaki havaya rağmen sıcak yorganların altında olmanın
verdiği huzurla aşık olunabilecek bir adam gibi göründü gözüme, gülümsedi”
bunun altından bi bokluk çıkacak, lütfen adam evli çıkmasın. “neyse sonra
beraber duş ve kahvaltı keyfi ardından beni evime bıraktı. Beyaz bir Mercedes Slk’sı
var, inan bana o gece rüyalarımı yaşadım”
“Eee, sonra adam evli çıktı demiceksin di mi? Lütfen!”
“Tabii ki evli! Tüm iyiler kapılmış kızım, biz bildiğin evde
kalmışız!”
“Vay orospu çocuğu! En azından bunu sana sevişmeden önce
söylemeliydi!”
“Bildiğimi sanmış”
“Nasıl öğrendin peki?”
“Tatilden sonra şirkete döner dönmez sistemden araştırdım. O
birimde samimi bir arkadaşım var. Beraber kahve içme bahanesiyle öğleden sonra
yanına gittim, yılbaşı yemeğinde Faruk Bey’le tanıştım, çok yakışıklı ve kibar
bir adam dedim, dememe kalmadı “ Aman dikkat et, çok piçtir, bizim birimden 3
kızı götürmüş, dedikoduların yalancısıyım ama inanırım adam herkese boncuk
dağıtıyor” dedi. “Sonuçta boncuğu isteyene dağıtıyor da diyebiliriz, kızlar da
istemeseler birlikte olmazlar, yakışıklı adam sonuçta” dedim “Orası öyle de
adam evli, karısının yerinde olmak istemezdim, gerçi kadın kesin biliyordur”
suratımın rengi mora mı döndü yoksa içimden mi öyle hissettim bilmiyorum ama
kusmak istedim bir an. Bir süre konuşamadım. “ Tanıyor musun sen karısını?”
diye ısrarla devam ettim, cevabı duymak istemediğimi bile bile “ Sen de
tanıyorsun” sesini alçalttı, fısıltıyla “ Nevil” dedi. Tabi şimdi sen bu ismin
benim için ne ifade ettiğini bilmiyorsun, hemen söyliyim, Nevil benim müdürüm! Her
gün yüzyüze baktığım, raporlama yaptığım, toplantılara girdiğim…”
“Hassssss….”
“Ya işte maalesef böyle bi mallık yaptım. Sonrasında hiç olmamış
gibi davranmaya karar verdim”
“En güzeli!”
“Yapabildim mi?”
“Hımm… Sen hala aynı yerde çalışıyosun di mi:) ?”
“Evet :)” üçüncü sigaraları yaktık. Saat 11 buçuk olmuş ama hikaye
o kadar etkileyici ki ne o anlatmaktan ne ben dinlemekten sıkılıyorum.
“ Ya asıl olay ondan sonra başladı zaten. Adam durup durup meyve
çiçekleri, hediyeler göndermeye başladı. Etkilenmemek elde değil, karısının
departmanından biriyle birlikte olup bi de hediyeler gönderen bir adam. Bir
öğleden sonra çıkıp odasına gittim. Sanki bir şey götürüyormuş gibi elimde
dosyalarla. İçeri girdiğimde başını laptopuna gömmüş masasının üzerindeki
kağıtlardan bilgisayara bir şey aktarıyordu. Saçlarının kenarları hafif
kırlaşmış, kış olmasına rağmen bronz tenli bu yakışıklı adama bir baktım, ne
söyleyeceksem unuttum, boğazımı temizledim kafasını kaldırdı. Bir saniyelik bir
afallamdan sonra “ otursana!” diye masasının önündeki deri berjeri gösterdi. “Yok
oturmiyim, sadece bana artık çiçek, çikolata gönderme demek için geldim!” kaşlarını
kaldırdı, alnında iki uzun çizgi belirdi, yüzünün en ince ayrıntısına kadar
hafızama almışım resmen, o anda çok tanıdık biri karşımda, yıllarca hasret
kalmışım sanki, koşup sarılmak isteğiyle yanıp tutşuyorum… “Neden, beğenmedin
mi hediyelerimi?” pişkin pişkin konuşması beni daha da delirtiyor. Ya da hoşuma
mı gidiyor bilmiyorum. “ Beğenmedim! Ben evli olduğunu bilmiyordum! Ben evli
erkeklerle çıkmam!” söyleyeceklerimi söyledim, karşılığında bir şey söylemesini
beklemeden çıkmam gerektiğini hissediyorum ama dinlemek istedim, “dur ne
saçmalıyorsun, biz zaten boşanıyoruz” ya da “sana aşık oldum ben, hiç böyle
hissetmemiştim” falan diyecek diye bekledim ama “ Biz seninle çıkmıyoruz ki
sevişiyoruz sadece” dedi. Bakakaldım Ela. Öyle baktım bir süre ama bacaklarımın
arasına toplanan kanı da hissettim bir şey var bu adamda. Ayağa kalktı yanıma
geldi, iş yerindeyiz, onun odasındayız, çenemden tuttu yavaşça öptü, masum bir
öpücük değil dilini ağzımın içinde gezdirdiğini hissettim. “ Güzel değil mi?”
ne kadar öpüşmeye devam ettik bilmiyorum, allak bullak olup çıktım odadan.
Masama oturdum, messengerımı turuncu ışığını yanıp sönerken gördüm, Nevil!!! “Moladan
dönünce odama gelir misin?” fuck fuck fuck ne söyleyecek şimdi? “Neden Faruk
Bey’in odasına gittin? “Falan mı? Kovacak mı acaba? 6 senedir bu şirkette
çaışıyorum sağlam tazminat alırım, hem de yüzyüze bakmayız belli ki bu adamla
bi daha sevişicem ben diye gittim odasına. Son raporlarla ilgili beğenmediği
yerleri anlattı düzeltme istedi. Nasıl bir rahatlamayla yerime oturduysam
normalde yarım mesai harcadığım işi kalan 2 saatte bitirdim.”
“Ee hala beraber misin bu adamla?”
“Evet ama vicdan azabı feci. Kadın daha da iyi davranmaya başladı
bana. Vicdan azabıyla daha mı özverili çalışıyorum bilmiyorum ama her hafta
birkaç kez buluşuyoruz Faruk’la”
“Oha ya ne hikaye verdin kızım, nası tuttun bunları içinde kaç
gündür?”
“E şimdi senin hikayenin zamanı, bana sıra gelir nasılsa diye
düşündüm, bak geldi:) ama şimdi yatmam lazım, sabah kalkıp kumamla toplantı
yapıcam :)”
Sohbetin sonunda yüzünde güller açıyordu. Akşamdan beri üzerindeki
kasvet hikayesini paylaşınca uçtu gitti. Kadınlara zarar yine kadınlardan
geliyor işte. Aynını Esra’ya yapmış olsalar o kadının saçını başını yolmak
isterdik, arkasından ne orospusu kalırdı, ne bacakları çarpığı, ne götü
kocamanı, ne burnu çengeli… İlla ki önce yüzüne küfreder sonra arkasından
kusurlarını bulup kendimizin daha güzel, hayatın da daha yaşanası olduğuna dair
tezlerimizi üretir sarhoş olur ağlardık. Ama hikayeye diğer taraftan bakınca
sadece heyecanlı bir paylaşım! Ne bencillik… Arkadaşımın neden bu kadar ağır
bir yükün altında ezildiğini şimdi anlıyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder